Dinozor Fosillerinin Mumyalanması: Yeni Keşifler ve Gerçekler

Dinozor Fosillerinin Mumyalanması: Gerçek mi, Efsane mi?

Dinozor fosillerinin mumyalanmış olarak bulunması, bilim dünyasında birçok soru işareti doğuruyor. Zira, dinozorların insanlık tarihinden çok daha önce yaşadıkları biliniyor. Paleontologlar, dinozorların eski Mısırlılar veya İnka toplumları gibi ölülerini mumyalamadıklarından oldukça emin. İnsanların mumyalama geleneği, dinozorlar için geçerli değil. Peki, bugüne kadar keşfedilen mumyalanmış dinozor fosilleri nasıl mümkün olabiliyor? Cevap, dinozorların derisinde gizli. Cildin en azından bir kısmı korunabildiği için, “mumyalanmış” olarak tanımlanan dinozor fosilleri ortaya çıkıyor.

Fosillerde derinin korunması oldukça nadirdir ve paleontologlar bunun gerçekleşmesi için belirli koşulların bir araya gelmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak son keşifler, bu durumun daha önce sanıldığı kadar ender olmadığını gösteriyor. Tennessee-Knoxville Üniversitesi’nden Dr. Stephanie Drumheller ve ekibi, neden beklenenden daha fazla derili dinozor fosili bulunduğuna dair yeni bir açıklama geliştirdi.

Geleneksel mumyalama görüşü, derinin korunabilmesi için karkasın hızlı bir şekilde kuruması ve ardından leşçilerin ya da çürüyen bakterilerin ona ulaşamayacak kadar çabuk gömülmesi gerektiğini öne sürüyor. Ancak, Hell Creek oluşumundaki Pretty Butte yakınlarında bulunan NDGS 2000 adlı Edmontosaurus, sağlam deri parçaları üzerinde ısırık izleriyle keşfedildi ve bu durum geleneksel görüşe karşı bir soru işareti oluşturdu. Bu, mumyalanmış bir dinozor üzerinde bildirilen ilk etobur belirtileriydi. Açıkça, bu örnek hızlı bir şekilde gömülerek leşçilerden korunmamıştı.

Fakat derinin, dolgu maddesi içermeyen orijinal kalıntılarla birlikte bozulmuş proteinler içerdiği tespit edildi. Dr. Drumheller’in açıklamasına göre, geç Kretase döneminde Edmontosaurus derisinin lezzetli bir yiyecek olarak görülmediği anlaşılıyor. Bu talihsiz bireyle ziyafet çeken timsah akrabaları, onun iç organlarına ulaşmayı hedeflemiş. Derideki ısırık izleri, bu çabayı temsil ediyor. Engeli aştıktan sonra, lezzetli iç organlarını tüketmiş ve geriye derisini ve kemiklerini bırakmışlar.

Makale, etoburların açtığı deliklerin “çözünmeyle ilişkili gazların, sıvıların ve mikropların kaçmasına” izin verdiğini öne sürüyor. Yazarlar, bu sürece akılda kalıcı bir şekilde “kuruma ve sönme” (dessication and deflation) adını verdiler ve modern memeli derilerinin korunmasına dair gözlemler gerçekleştirdiler. Ancak, şu anda çıkarılmakta olan şaşırtıcı derecede korunmuş hadrosaur da dahil olmak üzere, önceki tüm dinozor mumyalarının bu şekilde oluştuğunu ileri sürmüyorlar. Bunun yerine, dinozor derisinin zaman içinde korunabilmesi için en az iki farklı yolun var olduğu düşünülüyor.

Yazarlar, NDGS 2000 keşfedilmemiş olsaydı bile, kuruma ve hızlı gömülme süreçlerinin birbirleriyle büyük bir uyum içinde olmadığını ve dolayısıyla mumyalamanın geleneksel açıklamasında bir sorun olduğunu vurguluyorlar. Makalede, “Bu çelişkili koruma baskılarına dair açıklamalar, genellikle spekülatif ve tatmin edici olmaktan uzak, gerçekçi olmayan hızlı kuruma modlarına dayanmaktadır” ifadesine yer veriliyor.

Kuzey Dakota’nın iklimi ve kemiklerdeki timsah biçimli diş izleri göz önünde bulundurulduğunda, muhtemelen bu Edmontosaurus için olduğu gibi, ıslak ortamlarda ölen dinozorlar için daha büyük sorunlar mevcut. Genellikle, sadece küçük dinozor derisi parçaları hayatta kalırken, NDGS 2000 için durum oldukça farklı. Ön sağ bacağının yanı sıra arka yarısının derisinin büyük bir kısmı sağlam kalmayı başarmış.

North Dakota Geological Survey’den ortak yazar Dr. Clint Boyd, bu durum hakkında; “Deri gibi yumuşak dokular, ölümden sonra bir karkasla etkileşime giren diğer hayvanlar hakkında benzersiz bir bilgi kaynağı sunabilir” şeklinde bir açıklama yapıyor. Bu araştırma, PLOS ONE dergisinde açık erişim olarak yayımlandı.