Kış Aylarında Küf Sorunları ve Sağlık Etkileri

Şu anda kış mevsimine adım atan bölgelerde, yaşam maliyetlerindeki artışlar insanların küf konusundaki endişelerini artırmış durumda. Küf, nemli ve karanlık ortamlarda hızla çoğalan bir organizmadır ve kış aylarında pencerelerin daha az açılması, bu mantarların yayılmasını kolaylaştırıyor. Çoğu insan, küfün en çok pencere camları ve banyo alanlarında bulunduğunu düşünse de, Reading Üniversitesi’nden yapılan yeni bir araştırma, lavabolarımızda ve borularda beklenmedik sayıda mantar türünün bulunabileceğini ortaya koydu.

Bu araştırma, 250’den fazla tuvalet lavabosunun detaylı analizine dayanıyor ve sonuçlar, bu borularda muazzam bir mikroorganizma dünyasının varlığını gösteriyor. Lavabo giderlerinde gizlenen mantarlar arasında, sağlık sorunlarına neden olabilen siyah küf türlerinin de bulunduğu tespit edildi. Siyah küfe maruz kalmak, bazı durumlarda ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Örneğin, Birleşik Krallık’ta yaşanan trajik bir olayda, iki yaşındaki Awaab Ishak‘ın ailesinin yaşadığı dairedeki küf nedeniyle hayatını kaybettiği belirlenmişti. Bu olay, yoksulluk ve kurumsal ırkçılıktan sağlık etkilerine kadar birçok sosyal sorunu gündeme getirdi ve küfün sağlık üzerindeki etkilerine yeterince dikkat çekilmediğini gözler önüne serdi.

Araştırma, lavabo giderlerinin ve S borularının, siyah küf dışında, çeşitli mantar türlerine ev sahipliği yaptığını da gösterdi. İlginç bir şekilde, aynı mantar topluluklarının farklı yerlerdeki lavabolarda bulunması, bu alanların küf için potansiyel bir rezervuar olduğunu ortaya koyuyor. Proje lideri Dr. Soon Gweon, bu konuyla ilgili olarak şunları belirtti: “Zamanımızın yüzde 90’ını iç mekanlarda geçiriyoruz, bu nedenle evlerimizde ve iş yerlerimizde mantarlara maruz kalıyoruz. Çoğu insan için bu bir sorun teşkil etmiyor, ancak bağışıklığı baskılanmış bireyler için bazı mantar türleri ciddi enfeksiyonlara yol açabiliyor. Sıcak ve nemli bir ortamda mantar bulmak şaşırtıcı değil. Ancak lavabolar ve P-tuzakları, şimdiye kadar bu mikroorganizmaların potansiyel rezervuarları olarak göz ardı edilmiştir. Bu, bağışıklığı baskılanmış kişilerin, Fusarium gibi lavabolarda gizlenebilecek fırsatçı patojenlerden kaçınmasına yardımcı olmaya çalışanlar için önemli bir bulgu olabilir.

Ayrıca, araştırma, bazı mantarların karbon açısından zengin gıda kaynakları olarak deterjanları da tükettiğini göstermiştir. Bu mantarlar, ısıya ve asitliğe karşı dayanıklılık göstermekte, yani onlardan kurtulmak oldukça zor olabiliyor. Araştırma, lavabo giderlerinde yaşayan geniş mantar ailelerini tanımlamış olsa da, hangi spesifik türlerin bulunduğu henüz tam olarak belirlenememiştir. Bu nedenle, bu mikroorganizmaların hastalığa neden olup olmadığını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Bununla birlikte, eğer bu grup içinde hastalığa neden olabilecek mantarlar varsa, bu durum, lavaboların yakınında veya bağışıklığı baskılanmış bireylerin bulunduğu bakım evlerinde çalışan insanlar için önemli sağlık riskleri doğurabilir. Dr. Gweon, bu konuyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: “Bu bulgular, eğer bulunduğumuz ortamda bir sağlık sorunu teşkil etmiyorsa bile, bir hastane veya bakım evi gibi bir yerde, birçok bağışıklığı baskılanmış insanın bulunması durumunda, sağlık için ciddi bir risk oluşturabilir. Özellikle birçok kişinin aynı lavaboyu kullanacağı ortamlarda, lavabo ve S borusu kolonizasyonunu ele alacak temizlik protokollerinin geliştirilmesini görmek istiyoruz.