Bağırsak Mikrobiyomunuz ve Tuvalet Alışkanlıklarınız Arasındaki Bağlantı
Yeni bir araştırma, tuvalete çıkma sıklığınızın bağırsak mikrobiyomunuz ve kronik hastalık riskiniz üzerinde önemli bir etkisi olabileceğini ortaya koydu. Cell Reports Medicine dergisinde yayımlanan bu çalışma, bağırsak sağlığının sindirim sistemi üzerindeki etkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.
Özellikle lifleri sindiren bağırsak bakterilerinin, günde bir ya da iki kez tuvalete giden bireylerde daha iyi geliştiği gözlemlendi. Bunun yanı sıra, ishal veya kabızlık gibi sindirim sorunları yaşayan kişilerde ise, üst sindirim yolu veya protein fermentasyonuyla ilgili bakterilerin daha yaygın olduğu belirlendi. Araştırma, gençlerin, kadınların ve düşük vücut kütle endeksine sahip bireylerin daha az bağırsak hareketine sahip olduğunu göstermektedir.
Parkinson ve Böbrek Hastalıkları ile İlişki
Çalışmanın yazarları, Seattle merkezli bir tüketici sağlığı şirketi olan Arivale’in bilimsel refah programına katılan 1.400’den fazla sağlıklı yetişkinin sağlık ve yaşam tarzı verilerini inceledi. Bu katılımcıların yaklaşık %83’ü beyaz etnik gruptan gelmekteydi ve kendilerine sunulan anketleri doldurmayı, ayrıca kan ve dışkı örneği vermeyi kabul etmişlerdi.
Bağırsak hareketi sıklığı, katılımcıların kendi bildirimleriyle dört gruba ayrıldı: kabızlık (haftada bir veya iki kez), düşük-normal (haftada üç ile altı arası), yüksek-normal (günde bir ile üç arası) ve ishal. Çalışma, bağırsak hareketinin sıklığı ile bazı kan metabolitleri ve kan plazması kimyası arasında ilginç bağlantılar keşfetti.
- Örneğin, böbrek hasarına yol açtığı bilinen p-Cresol-sülfat ve indoksil sülfat gibi protein fermentasyon ürünleri, kabızlık yaşayan bireylerde daha fazla bulundu.
- Ayrıca, karaciğer hasarı ile ilişkili kimyasallar, iltihaplanma düzeyi yüksek olan ishal bildiren katılımcılarda daha sık rastlandı.
Yazarlar, bu bulguların bağırsak hareketi sıklığı, bağırsak mikrobiyal metabolizması ve organ hasarı arasında nedensel bir ilişkiyi desteklediğini ifade ediyor. Ancak, araştırmacılar bu ilk bulguların daha fazla kapsamlı araştırma gerektirdiğini vurguluyor. Ayrıca, bu sonuçlar nedeniyle kimsenin endişelenmemesi gerektiğini belirtiyorlar; çünkü verilerin çoğu, doktorların normalde değerlendirdiği sağlıklı bireylerden elde edilmiştir.