Blue Babe: Tarihi Bir Pleistosen Fosili
Etkileyici bir şekilde iyi korunmuş bir bizon fosili olan Blue Babe (Mavi Bebek), 1979 yılında altın madencileri tarafından keşfedildi. Bu nadir bulgu, bilim insanları tarafından incelenmek üzere teslim edildi ve böylece fosil, permafrosttan geri kazanılan bilinen tek Pleistosen bizonu örneği haline geldi. Ancak bu durum, gastronomik açıdan meraklı araştırmacıların bu ilginç Pleistosen dönemi bizonunu bir yahni olarak hazırlamasını engellemedi.
Olay, 6 Nisan 1994 tarihinde düzenlenen sıra dışı bir akşam yemeği partisinde gerçekleşti. Bu etkinlik, Blue Babe’in teslim aşamasında önemli bir rol oynayan ve üzerinde araştırmalar yürüten paleontolog Dale Guthrie‘nin Alaska’daki evinde yapıldı. Blue Babe’in ilk analizleri, kalıntıların yaklaşık 36.000 yaşında olduğunu gösteriyordu; ancak daha modern araştırmalar, bu sayının 50.000 yıla daha yakın olduğunu belirledi. Blue Babe’in ölümünden sonra hızla buzlu bir yapıya dönüşmesi, kas dokusunun, yağ ve kemik iliği ile birlikte kurutulmuş ete benzer bir şekilde korunmasını sağladı.
Fosilin bol miktarda et içermesi, araştırma ekibinin bulguların bir kısmını bir akşam yemeğinde sunma kararı almasına neden oldu. Guthrie, etkinlik hakkında “Eirik Granqvist’in [tahnitçi] Blue Babe ile çalışmasını doruğa çıkarmak ve kutlamak için, O ve misafir olarak konferans veren Bjorn Kurten için akşam yemeğinde bizon yahnisi yedik” şeklinde yazdı. Guthrie, devamında şöyle belirtti: “Mumyanın boynunun küçük bir kısmı doğrandı ve bir tencerede et ve sebzelerle kaynatıldı. Akşam yemeğinde Blue Babe’i yedik. Et iyi yaşlanmıştı ama yine de biraz sertti ve yahniye güçlü bir Pleistosen aroması veriyordu. Yine de oradaki kimse onu kaçırmak istemezdi.“
Neden yahniyi tercih ettikleri sorusuna ise Guthrie, Atlas Obscura’ya yaptığı açıklamada, “Boyun biftek yapmak kulağa pek iyi bir fikir gibi gelmedi” dedi ve ekledi: “Ama bilirsiniz, bir sürü sebze ve baharat koyabilirdik ve çok da kötü olmazdı. Tadı gerçekten lezzetliydi ve hiçbirimiz yemekten herhangi bir olumsuz etki görmedik.” Bu ilginç deneyim, hem bilimsel hem de gastronomik bir keşif olarak tarihe geçti.