Çatalhöyük’te antik kentinde yapılan kazılarda, boyanmış kemikler ve şaşırtıcı bir bağlantı bulundu

Antik Çatalhöyük kentinden elde edilen arkeolojik kanıtlar, insan kemiklerinin kazıldığı, topluluk arasında dağıtıldığı, boyandığı ve yeniden gömüldüğü karmaşık bir cenaze törenini ortaya çıkardı. Mezardan çıkarılan kemiklerdeki renklendirme, bina duvarlarında bulunan resimlerle de eşleştirildi.

Kısa bir süre önce Scientific Reports dergisinde yayınlanan keşifler, Neolitik Anadoluluların, özellikle de şu anda Türkiye’nin güney-orta kesiminde önemli bir arkeolojik alan olan Çatalhöyük sakinlerinin gömme uygulamalarına dair yeni bilgiler sunuyor.

Çatalhöyük, en parlak döneminde 8.000’den fazla kişiye ev sahipliği yaptığı için genellikle “dünyanın en eski şehri” olarak anılır. MÖ 7100’den 5950’ye kadar varlığını koruyan Taş Devri şehri, aşırı kalabalık, kişilerarası şiddet, bulaşıcı hastalıkların yayılması ve yaygın diş çürümesi, temizlik sorunları ve çevresel bozulma gibi birçok modern soruna ev sahipliği yapıyordu. Çatalhöyük sakinleri kerpiç evlerde yaşıyor, ağaçlardan giysiler yapıyor, insan dişlerini takı olarak kullanıyor, sepetler, ipler ve hasırlar üretiyorlardı.

Kent sakinleri hem dekorasyon, hem de gömü için ve çoğu zaman aynı yapının içinde renkli pigmentler kullandılar. Bern Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Fiziksel Antropoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olan ortak yazar Marco Milellabu tür bulgular genellikle ayrı ayrı incelenmiştir. Ancak, olası ilgileri dikkatimizi çekti” diyor.

Milella ve meslektaşları, alanda hangi pigmentlerin kullanıldığını, bunların uygulanma yollarını ve varsa duvar süslemelerinde ve mezarlarda renklerin varlığı arasındaki ilişkiyi keşfetmeye çalıştı.

Pigmentlerin kültürel kullanımı on binlerce yıl ve hatta muhtemelen yüz binlerce yıl öncesine dayanıyor. Orta Doğu’da, cenaze uygulamalarında pigmentlerin kullanımı MÖ 9. ve 8. binyıla kadar uzanıyor. Yeni araştırmanın yazarlarının işaret ettiği üzere, bu uygulamaların önceki incelemeleri, uygulamaları sanat eserleri ve mimari gibi bağlamla ilişkilendirmeden, yeniden gömmeden önce kafatasının çıkarılması gibi kemiklere ve ritüel tuhaflıklara odaklandı. Yeni araştırma ise, bu potansiyel gözden kaçırmaların üstesinden gelmeye çalıştı.

Araştırmacılar, kullanılan pigmentlerin türünde bir miktar değişkenlik olduğunu fark etti. Kırmızı toprak boya en yaygın renklendiriciydi ve yetişkinlerin (her iki cinsiyette) kemiklerinin yanı sıra çocuklarda da bulundu. Parlak kırmızı zinober temel olarak erkeklerle birlikte bulunurken, mavi/yeşil pigment kadınlarla ilişkili olarak dikkat çekiyor. Milella, bu pigmentlerin “doğrudan ölen kişiye uygulandığını veya mezara bir defin ile bağlantılı olarak uygulandığını” söyledi.

Ayrıca arkeologlar, bir binadaki gömü sayısının binanın duvarlarındaki tabloların sayısıyla eşit olduğunu da ortaya koydu. Milella, bir kişinin gömülmesi ile o mekana renk uygulanması arasındaki bağlantıya işaret ederek, “Aynı binada bir cenaze töreni yapıldığında bir evin duvarları boyandı” dedi.

Çatalhöyük halkı, ölenlerin kemiklerinin ve kafataslarının mezardan çıkartıldığı ve topluluk arasında dağıtıldığı ikincil cenaze törenlerine de katıldı. Araştırmaya göre, bu iskelet kalıntıları tekrar gömülmeden önce oldukça uzun bir süre dolaşımda kaldı ve ikincil mezarlar da duvar resimleriyle ilişkilendirildi.

Milella, araştırmanın en etkileyici yönünün, ortaya çıkardığı ancak cevaplamadığı sorular olduğunu söylüyor. Neden bazı bireylerin pigmentlerle boyandığı ve diğerlerinin boyanmadığı veya neden yalnızca belirli bireylerin kalıntılarının kazılıp toplulukta dolaştırıldığı açık değil. Gözlenen boyalı kemik seçimi yaş veya cinsiyetle ilgili görünmüyor ve seçim kriterleri çözülmüş değil.

Milella, “(yeni araştırma) bu Neolitik toplumun sembolik dünyasını ve yaşayanlarla ölüler arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor” dedi ve ekledi: “Bu görsel ifadeler ve ritüeller, ortak bir sosyokültürel uygulamanın bütünleşmiş parçalarıydı.