Hava Kirliliği ve İntihar Arasındaki İlişki

Hava Kirliliği ve İntihar Arasındaki Şüpheli Bağlantı

Araştırmacılar, hava kirliliği ile intihar arasındaki karmaşık ilişkiyi test etmenin yenilikçi bir yolunu buldular. Bu çalışmaların sonuçları, yalnızca bu ilişkinin varlığını doğrulamakla kalmayıp, aynı zamanda toplumun genel algısından daha net bir tablo sundu. Bu durum, fosil yakıtların kullanımını azaltmak için yeni ve önemli bir gerekçe daha sunuyor.

Atmosfer kirliliği ile fiziksel sağlık sorunları arasındaki bağlantı oldukça iyi belgelenmiş bir gerçek. Ancak son yıllarda araştırmacılar, hava kirliliğinin zihinsel sağlığımıza da olumsuz etkileri olduğunu gösteren kanıtlar bulmaya başladılar. Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Tamma Carleton, bu konuda yürütülen çalışmalarda en büyük zorluğun, hava kirliliğinin birçok faktörle ilişkilendirilmesi olduğunu belirtiyor. Örneğin, hafta içi günlerde hava kirliliği genellikle hafta sonlarına göre daha yüksek seviyelerde ölçülüyor. Carleton, “Amacımız, kirliliğin intihar üzerindeki etkisini, diğer olası etkenlerden izole bir şekilde ortaya koymaktı” dedi.

Carleton ve meslektaşları, sıcaklık tersine dönmesi sayesinde kirliliğin (PM2.5 adı verilen, çapı 2,5 mikron veya daha küçük parçacıkların yoğunluğunu ölçen bir gösterge) diğer faktörler değişmeden arttığı dönemleri inceledi. Bu durum, sıcak hava tabakasının, soğuk havayı altında hapsetmesiyle kirleticilerin dağılmasını önleyerek yerel birikmeye yol açıyor. Bazı şehirler, yakınlarındaki dağların konumu nedeniyle bu ters havalanma olaylarına özellikle duyarlı olabiliyor.

Herhangi bir kirlilik ve intihar ilişkisi, kronik bir durum olduğunda bu testin geçerliliği kalmayacaktır. Ancak, bağlantının aynı zamanda akut bir durumu içerdiği gösterilirse, bu hava dönüşleri sayesinde diğer karmaşık faktörler ortadan kalkmış olacaktır. Araştırmacılar, 2000 ile 2019 yılları arasında toplanan verileri kullanarak, hava kirliliğinin arttığı haftalarda Çin’deki ilçelerde intihar oranlarının yaklaşık yüzde 25 oranında yükseldiğini keşfettiler. Araştırma ekibi, “Hava kirliliği arttığında intihar oranlarının kayda değer şekilde yükseldiğini” bildirdi. Etki, yaşlı kadınlar arasında, genel nüfusa göre 2,5 kat daha yüksek bir artış gösterdi. Yazarlar, yaşlı kadınların neden bu kadar fazla etkilendiğine dair çeşitli olasılıklar sunuyorlar.

Dahası, aşırı hava kirliliği, zaten yaşanan trajedileri tetikleyebileceği gibi, bir hava dönüşümünden sonraki haftalarda intihar oranlarının normalden düşük olmadığını da ortaya koyuyor. Carleton, ısınan dünyada, Hindistan’daki sıcak havanın intihar oranlarını artırdığını gösteren araştırmalar yaptıktan sonra bu konuya ilgi duymaya başladı. Ancak, artan sıcaklıklara rağmen, dünya genelinde intihar oranlarının düştüğünü ve Çin’de bu düşüşün diğer bölgelere göre daha hızlı gerçekleştiğini gözlemledi. Eski kömür santrallerinin daha temiz teknolojilerle değiştirilmesi, Çin şehirlerindeki hava kirliliğinin azalmasında önemli bir rol oynuyor.

Carleton, “Hindistan’daki otuz yıllık iklim değişikliği, Çin’deki beş yıllık hava kirliliği kontrolü ile aynı büyüklükte intihar etkilerine yol açtı” dedi. Bununla birlikte, intiharların yüzde 90’ının hava kirliliğiyle açıklanamayacağını da vurguladı. Küresel pandemi, bu araştırmanın karmaşıklığını daha da artırmış olabilir. Zihinsel sağlığın üzerindeki etkileri ölçmek zorlu bir süreç olsa da, intiharların, hava kirliliğinin de katkıda bulunduğu büyük bir sorunlar yelpazesinin yalnızca görünen kısmını temsil ettiğini söylemek mümkün. Carleton, “Genellikle intihar ve ruh sağlığı, bireysel düzeyde anlaşılması ve çözülmesi gereken bir sorun olarak düşünülüyor,” dedi. Ekledi: “Bu sonuç, bireysel düzeyde müdahalelerin ötesinde, kamu politikalarının ve çevre politikalarının ruh sağlığı ve intihar krizlerini hafifletmede önemli bir rol oynadığını gösteriyor.”

Bu çalışma, Nature Sustainability dergisinde yayımlandı.