Jüpiter’in 17.000 ışık yılı uzaklıktaki “ikizi” keşfedildi. Bu keşfi daha da ilgi çekici kılansa, nasıl keşfedildiği…

NASA’nın Kepler uzay teleskobu tarafından toplanan eski verilerde belirgin şekilde Jüpiter benzeri özelliklere sahip bir ötegezegen keşfedildi. Dikkat çekici bir şekilde, Kepler, uzay tabanlı bir gözlemevi için bir ilk olan yerçekimi mikro-mercekleme kullanarak gözlem yaptı.

Yeni araştırma, Monthly Notices of the Royal Astronomical Society üzerinde yayınlanacak ve Jüpiter ile yaklaşık olarak aynı kütleye sahip ve Jüpiter’in Güneşimizden uzaklığına benzer bir konumda yörüngede dönen bir güneş sistemi dışı gezegen olan K2-2016-BLG-0005Lb‘yi anlatıyor. Kepler tarafından 2016 yılında toplanan veriler, bu tespiti sağlayan en önemli veriler oldu. Çalışmanın bir ön baskısı arXiv’de mevcut.

Manchester Üniversitesi’nden doktora öğrencisi David Specht liderliğindeki bilim insanları bu makalede, “Bu keşif, mikro mercekleme gözlemleri için tasarlanmamış ve birçok yönden bu tür bilim için son derece yetersiz olan bir uzay teleskopu kullanılarak yapıldı” diye yazıyor ve devam ediyor: “Yine de, büyük ölçüde uzaydan gözlemlemeyle kolaylaştırılan kesintisiz yüksek gözlem kadansı sayesinde, yüksek hassasiyette doğrudan bir gezegen kütlesi ölçümü sağladı.

Bilim insanları, K2-2016-BLG-0005Lb’yi “Jüpiter’in ikizi” olarak tanımlıyor. Kepler, dokuz yıllık kariyeri boyunca 2.700’den fazla onaylanmış ötegezegen tespit etmeyi başardı. Ancak bu, Kepler’in veya bu konudaki herhangi bir uzay tabanlı teleskopun, bir mikro mercekleme olayı aracılığıyla bir güneş dışı gezegeni tespit etmeyi ilk kez başardığını gösteriyor.

Albert Einstein tarafından ortaya atılan yerçekimi mikro-mercekleme, gökbilimcilerin, yıldızlar gibi ön plan nesneleri tarafından gizlenen gök cisimlerinin abartılı görünümlerini görmelerini sağlayan bir tür kozmik büyüteç olarak tanımlanabilir. Ağır nesneler, çok uzak mesafelerde ışığın bükülmesine neden olur. Astronomlar, bu olgu ile ışık ön plandaki nesnenin etrafında bükülürken arka plandaki bir yıldızdan gelen ışığı bizim görüş noktamızdan görmelerini sağlar.

Araştırmanın ortak yazarı ve Bilim ve Teknoloji Tesisleri Konseyi’nin baş araştırmacısı Eamonn Kerins, gökbilimcilerin birkaç ayda bir, bazen yıllarca milyonlarca yıldızın parlaklığını araştırmaları gerektiğinden, bu tür sinyalleri tespit etmenin çok zor olduğunu söylüyor. Sonrasında, sinyalleri bulma umuduyla büyük miktarda veriyi ayrıştırmak zorunda kalıyorlar. Ötegezegenleri tespit etmek için geçiş yöntemine dayanan (yıldızların periyodik kararmasının önlerinden geçen gezegenlerin göstergesi olduğu) Kepler, aslında bu çalışmalar için inşa edilmedi.

Kepler’in temel sorunu, kamerasının bize iç galaksinin bir tür Minecraft görüntüsünü veren büyük piksellere sahip olması. Tüm yıldızlar gerçekten bloklu görünüyor ve her pikselde çok sayıda yıldız bulunuyor. En önemli nokta, Kepler’in piksellerinin çok kalabalık yıldız alanlarında nasıl tepki verdiğini çok doğru bir şekilde modellemek. Alandaki yıldızların çoğu değişmez, bu yüzden değişen mercekli yıldızdan mümkün olan en net sinyali oluşturmak için Kepler’in kamera davranışını bu yıldızlarla inceleyebiliyoruz.

Yeni tespit edilen ötegezegen, Dünya’dan 17.000 ışıkyılı uzaklıkta yer alıyor, Jüpiter ile hemen hemen aynı kütleye ve ev sahibi yıldızına olan uzaklık açısından benzer bir yörüngeye sahip. Kerins, bu gezegenin “şimdiye kadar herhangi bir yöntemle bulunan Jüpiter’in en yakın kuzenlerinden biri” olduğunu söylüyor.