Avustralyalı araştırmacılar, bilişim alanında bir devrim yaratabilecek yeni bir alan üzerinde çalışıyorlar: organoidler. Melbourne’deki Cortical Labs’ın baş bilim insanı Dr. Brett Kagan ve John Hopkins Üniversitesi’nden araştırmacılar, biyoloji temelinde inşa edilmiş yenilikçi bir bilgisayar türü oluşturmayı hedefliyorlar. Bu çerçevede, Pong oyununu öğrenen biyolojik bir beyin üzerinde iş birliği yapan ekip, biyobilgisayar cihazlarının performansını ve enerji verimliliğini önemli ölçüde artırabileceğini gösterdi.
Şu anda, 50.000’e kadar insan beyin hücresinden oluşan, petri kaplarındaki kök hücrelerden geliştirilen organoid adı verilen küçük kümeler üretmeyi başardılar. Araştırmacıların bir sonraki hedefi, organoid zekası için minimum eşik olarak kabul edilen 200x’lik (10 milyon nöron) bir gelişmeyi gerçekleştirmek. Ancak bu rakam bile, insan beyninin 80 milyar nöronluk gücüne (yaklaşık 8000 kat daha fazla) henüz yaklaşmamaktadır.
Öngörüldüğü gibi, daha büyük bir beyinsel işlevi taklit etmek için birkaç küçük organoidin bir araya getirilmesi gerekecektir. Silikon tabanlı süper bilgisayarların, ortalama bir insan beyninin (yaklaşık bir Exaflops) ham performansıyla eşleşebileceği düşünülse de, bu tür bir işlem için küçük bir nükleer güç istasyonunun enerjisine ihtiyaç duyulabilir.
Frontiers in Science dergisinde yayımlanan bir makale, insan beynini üstün bir biyolojik bilgisayar yapan unsurları ve nöronlar arasındaki karmaşık ağ yapısını, ayrıca depolama kapasitesindeki farklılıkları detaylandırıyor. Son on yılda organoidlere hastalık tedavisi için bir araç olarak artan ilgi gözlemlense de, yalnızca birkaç ekip onları gelecekteki bilgi işlem cihazları için yapı taşları olarak değerlendirme cesaretini gösterdi.
Grup, biyo-bileşikte beyinle ilişkili hücrelerin kullanımını tanımlamak için “organoid zeka” terimini kullanmaktadır. Bu kavram, beyin-bilgisayar arayüzü çalışmaları (örneğin Elon Musk’ın Neuralink projesi) ve Catalog’un DNA bilgisayarından oldukça farklıdır. Avustralyalı bilim insanları, bu çalışma ile silikon tabanlı bilgi işlem ve doğanın sunduğu biyolojik sistemler arasında mevcut olan büyük boşluğu vurgulamaktadır.