Ortaçağ Avrupa’sında Rum Ateşi
Ortaçağ Avrupa’sında “Yunan ateşi” olarak bilinen Rum Ateşi, etkileyici derecede ölümcül ve korkutucu bir silah olarak karşımıza çıkıyor. Bu ateşin en dikkat çekici özelliği, fizik yasalarına karşı gelerek üzerine su döküldüğünde sönmemesiydi. Ancak, bu ateşin kaynağı, gerçek niteliği ve zamanla kaybolması, tarih boyunca en büyük gizemlerden biri olarak kaldı.
Günümüzde Duke Üniversitesi’nde Fahri Tarih Profesörü olan Alex Roland, 1992 yılında kaleme aldığı bir makalede bu silah hakkında önemli bilgiler sunuyor. Roland, “Gerçek Rum ateşini deneyimleyen Araplar, Bulgarlar, Ruslar ve diğerleri buna asla böyle demezlerdi.” diyerek, Rum Ateşi’nin adının kültürel ve tarihsel bağlamını vurguluyor. Günümüzde İngilizcede “Yunan ateşi” olarak adlandırılan bu silah, MS yedinci yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu’nda aktif bir şekilde kullanılmıştır. Ortaçağ döneminde Bizanslılar, Yunanlılar değil, Romalılar olarak anılıyordu. Bu silahın Türkçe adının “Rum ateşi” olmasının nedeni de budur. Roland, “Aslında silahın orijinal adlarından biri ‘Roma ateşi’dir.” ifadesiyle bu durumu açıklıyor. Roland’a göre, “Yunan ateşi” terimi, Batı’dan gelen Haçlılar tarafından silaha verilen isimdi, ancak o zamana kadar orijinal formül çoktan kaybolmuştu.”
Rum Ateşinin İcadı ve Kullanımı
Rum Ateşi’nin icadı ve ilk kullanımı hakkında şu bilgilere ulaşabiliyoruz:
- “Bu teknoloji hakkında gerçek kanıtlarımız sınırlıdır, fakat Rum ateşinin köken hikayesinin, onu icat edenin Heliopolisli Kallinikos olduğu yönünde genel bir kabul vardır. Kallinikos, Müslüman Râşidîn Halifeliği tarafından işgal edilen Bizans Suriye’sinden kaçan bir Yahudi mülteciydi. Daha sonra, adı günümüzde İstanbul olarak bilinen, imparatorluğunun başkenti Konstantinopolis’e gelerek, burada yeni evini koruyacak bir silah üzerinde çalışmaya başladı.”
Çağdaş Arap kaynaklarına göre, Rum Ateşi’nin ilk kullanımı MS 674-80 yılları arasındaki “yedi yıllık savaş” sırasında gerçekleşti ve oldukça başarılı oldu. Roland, “Silahı kullanan Bizanslılar, Arap filosunu geri püskürtmeyi ve Konstantinopolis kuşatmasını sona erdirmeyi başardılar.” yazıyor.
Rum Ateşinin Etkileri
Bu ateş, büyük bir gürültü ve dumanla birlikte, gemilere suyun üzerinden yeşil alevler saçarak, doğru bir karışım olmadan söndürülmesi neredeyse imkansız hale geliyordu. Kalanların, yanmaktansa kendilerini denize atmak zorunda kaldıkları söyleniyordu. Sekizinci yüzyılın ortalarından dokuzuncu yüzyıla kadar, silahın saldıran bir Rus kuvvetine karşı kullanımıyla ilgili açıklamalarda, “Gemiler, pruvadan, kıçtan ve yanlardan her tarafa sıvı ateş fırlatıyordu. Zırhlarının ağırlığı altında ezilenler boğuldu, yüzebilenler ise yandı.” deniliyordu. Üç asır sonra, Müslüman Sarazen ordusu tarafından kullanılan bu silah, düşmanlarını korkutmak için etkisini sürdürüyordu. Jean de Joinville, Yedinci Haçlı Seferi ile ilgili anılarında, “Büyük bir mızrak kadar büyük olan bir ateş kuyruğuydu ve gelirken öyle bir ses çıkardı ki, gök gürültüsü gibiydi.” diyerek, Rum Ateşi’nin etkileyici doğasını gözler önüne seriyor.
Rum Ateşinin Gizemi
Roland, “Rum ateşinin özellikleri, literatürde 678’den 1204’e kadar olan dönemde dört ana başlık altında toplanabilir:” diyerek şu başlıkları sıralıyor:
- Öncelikle suda yanıyordu, bazıları su ile tutuştuğunu bildiriyor, fakat bu genel olarak kabul görmüyor.
- Rum ateşi her zaman sıvı bir ateş olarak tanımlandı.
- Denizde kullanıldığında, özel olarak tasarlanmış kundak gemilerinin pruvalarına yerleştirilen tüplerden veya sifonlardan ateşleniyordu.
- Birçok ilk elden anlatım, yanan sıvının borudan çıktığında duman ve yüksek bir patlama sesi eşliğinde geldiğini bildiriyor.
Ancak, Roland, Rum Ateşi’nin tam olarak ne olduğunu belirleyecek kesin bir kanıtın bulunmadığını vurguluyor. Modern akademisyenler, Rum Ateşi’nin ham veya rafine edilmiş bir petrol türüne, belki de Karadeniz çevresinde doğal olarak oluşan nafta türlerine dayandığını düşünüyor. Diğer bilinmeyen bileşenlerle bir araya geldiğinde, bu maddenin Rum Ateşi’ni napalmın Ortaçağ’daki dengi haline getirebileceği öne sürülüyor.
Fakat, günümüz teknolojisiyle bile bu asırlık silahın özelliklerini kesin olarak kopyalayabilmek oldukça zor. Belki de ironik bir şekilde, Rum Ateşi’nin kaybolmasının nedeni, bu silahın tarihsel önemi ve stratejik değeri olmuştur. Bu silah, Bizans İmparatorluğu için o kadar hayatiydi ki, kısa sürede gizli bir devlet sırrı haline geldi. Roland, “Efsaneye göre, formülü yalnızca iki aile biliyordu: imparatorun ailesi ve Lampros ailesi.” diye açıklıyor. Ancak, Rum Ateşi’nin özelliklerini ve nasıl kullanılacağını bilmek, sadece formülün bilinmesinden ibaret değildir. Roland, “Yunan ateşi sadece bir yakıcı değildi; dromon, boru, kazan ve sıvıdan oluşan bir silah sistemiydi.” diyor.
Sonuç olarak, Rum Ateşi’nin sırrını çalmak için tüm bileşenlerin bir araya getirilmesi gerekiyordu. Ancak, bileşenler hakkında bilgi sahibi olan insanlar, hiçbir zaman aynı yerde bir arada bulunmadılar. Bizanslılar, düşmanların eline geçmesini engellemek için sistemle ilgili bilgileri bölümlere ayırmışlardı. Fakat bu strateji, askeri bir avantajı sürdürmek için ne kadar önemliyse, sonunda Bizans sisteminin çöküşü için de o kadar büyük bir etki yarattı. Rum Ateşi hakkındaki bilginin parçalı hale gelmesi, tüm teknolojinin kaybolmasını kaçınılmaz kıldı.