Rapa Nui Adası’nın Tarihi ve Halkı Üzerine Yeni Bulgular
Paskalya Adası olarak da bilinen Rapa Nui adasının halkı ve tarihi hakkında gerçekleştirilen yeni bir araştırma, adanın geçmişte hiçbir zaman yıkıcı bir nüfus çöküşü yaşamadığını öne sürüyor. Pasifik Okyanusu’nda, Güney Amerika anakarasından yaklaşık 3.700 kilometre uzaklıkta bulunan bu adada yaşayan 15 kişiden alınan tarihi DNA örnekleri, ada sakinlerinin Amerika’ya 1300’lerde, Kolomb’un 1492’de kıtaya ayak basmasından çok daha önce ulaştıklarını gösteriyor.
CNN’in aktardığı habere göre, 800 yıl önce Polinezyalı denizcilerin yerleştiği ve günümüzde Şili’nin bir parçası olan bu adada yüzlerce taştan yapılmış baş heykeli yer alıyor. Rapa Nui, gizemli tarihiyle uzun bir zamandır tarihçilerin ve araştırmacıların ilgi odağı olmuş durumda. Coğrafyacı Jared Diamond gibi bazı uzmanlar, adayı sınırlı kaynakların tüketiminin, yıkıcı nüfus azalmasına, ekolojik yıkıma ve iç savaşlara yol açabileceğine dair bir uyarı olarak değerlendiriyor. Ancak bu teori, herkes tarafından kabul edilmemekte ve çeşitli tartışmalara yol açmaktadır.
Ayrıca, arkeolojik bulgular Rapa Nui’nin küçük, ancak kendi kendine yeten ve sürdürülebilir bir topluma ev sahipliği yaptığını önermektedir. Bu noktada, adanın yıkımın sembolü olduğuna dair iddialar tekrar gözden geçirilmelidir.
Yeni Araştırmanın Bulguları
Bu yüzden, araştırmacılar son çalışmada, geçmişte adada yaşamış olan ve günümüzde kalıntıları Paris’te bir müzede sergilenen 15 eski ada sakininin genomunu incelediler. Bu inceleme sırasında, nüfusun hızlı bir düşüş yaşadığına dair hiç bir belirtiye rastlanmadı. Aksine, analizler adanın küçük nüfusunun 1860’lara kadar düzenli bir şekilde artmaya devam ettiğini ortaya koydu. Ancak bu noktada, Peru’dan gelen köle yağmacıları adanın nüfusunun üçte birini zorla alıp götürdü.
Adanın sözlü tarihi anlatıları ve günümüzde yaşayan halkın DNA analizleri de bu durumu desteklediği için, bu bulgular büyük bir sürpriz olarak değerlendirilemez. Bazı uzmanlar ve genel olarak halk, adanın büyük bir yıkıma uğradığına dair teorilerden vazgeçmekte isteksiz olsa da, yapılan bu son DNA incelemesi, adanın geçmişi hakkında artan kanıtların arasına katılmış durumda.