Sahra Çölü’nde Gizemli Bir Göktaşı: 1916’nın Sırrı
İddialara göre, Sahra Çölü’nde görülen devasa bir meteorit, diğer tüm meteoritlerin sıradan taşlar gibi görünmesine neden olacak kadar büyüktü. 1916 yılında Batılı gözlemciler tarafından rapor edilen bu gök taşının, daha sonra hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolması, büyük bir merak konusu haline geldi. Şimdi, İngiltere’deki bilim insanları, radar verileri ve yükseklik modelleri yardımıyla bu gizemi çözme yolunda önemli adımlar atmaya başladılar. Adeta bir film senaryosunu andıran bu hikaye, 1916 yılında Fransız kontrolü altında bulunan Moritanya’da görevli olan Fransız konsolosluk yetkilisi Gaston Ripert‘in, meslektaşlarına Chinguetti kasabasının dışındaki çölde devasa bir göktaşına tanık olduğunu bildirmesiyle başlıyor.
Ripert, deve binicileri arasında “demir tepe” olarak adlandırılan bir nesne hakkında yapılan konuşmalara kulak misafiri oldu. Çevirilere göre, yerel bir şefin pusula getirmesini yasakladığı veya gözlerini bağlamasını şart koştuğu bir görev için gece vakti bu nesneye doğru yola çıktı. Ancak, bu şef daha sonra zehirlendi. Eğer hikayeye inanılırsa, bu gizlilik gerçekten de gerekliydi. Ripert, “demir dağ” olarak tanımladığı bu muazzam büyüklükteki göktaşını anlatıyor. İddiaya göre, bu göktaşı en az 100 metre uzunluğunda ve 40 metre yüksekliğindeydi. Ripert, ilginç tanımlamalarını yaptığı bu taşın, o dönemde bilim insanlarının önemli bir keşif olarak ilan ettiği yaklaşık 4,5 kilogram ağırlığındaki bir parçasını keserek almayı başardı. Ancak 1924’te başlayan göktaşı aramaları, bir sonuç elde edemedi.
Ripert, bölgenin neredeyse tamamen kumla kaplı olduğunu belirttiğinden, göktaşının şu anda Sahra’nın kumlarının altında gömülü olması muhtemel. Bilim insanları onlarca yıldır bu demir tepenin gerçekten var olup olmadığını merak ediyor. Şimdi, henüz hakem değerlendirmesinden geçmeyen yeni bir ön baskı makalesinde Robert Warren, Stephen Warren ve Ekaterini Protopapa, bu cismin gerçekten var olup olmadığını ve hatta nerede bulunabileceğini kesin olarak belirlemenin yollarını önerdiler. Yeni çalışma, bu nesnenin olası yerlerini daraltmak için radarlardan, dijital yükseklik modellerinden ve deve binicileriyle yapılan görüşmelerden elde edilen verileri bir araya getirdi.
Bu cismin var olduğu bölgenin, en az 40 metre yüksekliğinde bir kumulla kaplı olması gerektiği belirtiliyor. Moritanya Petrol Enerjisi ve Maden Bakanlığı tarafından havadan toplanan manyetik veriler talep edildi ancak bu veriler kendilerine sunulmadı. Yine de ekip, üç haftalık bir araştırmanın göktaşını gizlediğine inandıkları alanı incelemelerine olanak sağlayacağını düşünüyor. Hatta bölgenin küçük bir kısmını üç gün boyunca yürüyerek araştırdılar, ancak başarılı olamadılar.
Warren ve diğerleri, “Göktaşının ilk keşiften sonraki birkaç yıl içinde kumla kaplanmış olması mümkündür” diye yazıyor ve devam ediyor: “Ve ilk aramalar yanlış yönde olduğundan, göktaşının bulunamadığı ve yüksek kum tepelerinde saklı kaldığı ve hala keşfedilmeyi beklediği düşünülebilir.” Ancak Ripert’ın yanılmış olma ihtimali de var. 2010 yılında yapılan bir çalışma, şu anda ABD Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde bulunan göktaşı kısmının, 1,6 metreden büyük olmayan bir ana gövdeden kırıldığı sonucuna varıyor ve bu bulgu, Ripert’ın iddiasıyla çelişiyor. Araştırmacılar, manyetik verilerin gizemi aydınlatacağından eminler. Yine de kumun altında büyük bir göktaşı mevcut olmasa bile, Ripert’ın bir yerden göktaşı örneği topladığı ve 87 yıl boyunca doğrulanamayacak olan göktaşı sünek iğnelerinin tanımlanmasını sağladığı tartışılamaz. Çalışma ön baskı sunucusu ArXiv’de yer alıyor.