Modern kimyanın babası olarak kabul edilen Antoine Laurent Lavoisier, 1772 yılında değerli elmasları ateşe verme cesaretini gösterecek kadar yenilikçi bir bilim insanıydı. Bu ilginç deney, Lavoisier’in hayatındaki unutulmaz anılardan biri olarak kayıtlara geçti. Lavoisier doğduğunda, kimya henüz bilimsel bir disiplin olarak tanımlanabilecek seviyede değildi. O dönemde yaygın inanç, flojiston teorisi üzerine kuruluydu. Bu teori, yanıcı maddelerin, yandıkları sırada çevredeki havadan aldığı, ateş benzeri bir element olan flojiston içerdiği fikrini savunuyordu. Teoriye göre, hava flojistonla doygun hale geldiğinde alev sönüyordu.
Lavoisier, kimya alanındaki yenilikçi düşünceleriyle tanınan bir bilim insanıydı. Kükürt ve fosfor gibi maddeleri yakarken elde ettiği bulgular, onun daha önceki teorilerle çelişen farklı bir anlayış geliştirmesine yol açtı. Bu maddelerin yanması sonucu ağırlık kazandığını gözlemlemiş ve bunun, havayla birleşmeleriyle mümkün olduğunu düşünmüştü. Lavoisier, İngiliz doğa filozofu Joseph Priestley tarafından gerçekleştirilen bir deneyi de duydu. Priestley, kırmızı cıva oksiti ısıtmakta ve meydana gelen renksiz gazı “flojistikten arındırılmış hava” olarak adlandırmıştı. Ancak Lavoisier, bu gazın oksijen olduğunu kanıtlayacak olan kişiydi.
Elmaslar ve Yanma Deneyi
Elmaslar konusuna gelindiğinde, o dönemde insanlar, bu değerli taşların kömür ve grafit gibi maddelerle ilgisi olmayan, benzersiz bir madde olduğuna inanıyorlardı. Ancak Lavoisier, malzemeleri en temel hallerine ayırma tutkusuyla hareket ederek bir elması alıp oksijenle dolu bir kavanoza yerleştirdi. Güneş ışınlarını odaklamak için büyük bir büyüteç kullanarak elması yakmaya çalıştı.
Elmaslar, dayanıklılıklarıyla ünlü olsalar da, yeterli bir oksijen kaynağı sağlandığında yanabilirler. Bu durum, elmasın içindeki yanıcı elementlerin var olduğu ve hava (oksijen) sürecin dışında kaldığında her türlü ortamda kesinlikle yanacağı gerçeğiyle çelişiyordu. Beklendiği gibi, deney sırasında elmas alev aldı. Lavoisier’in, elmasın karbondan yapıldığına dair şüphesi doğruydu.
Dünya’nın en değerli taşlarından birini yakmanın ardındaki pratik anlamı göremeyenler için daha önemli olan, deneyin ağırlık dengesiydi. Elmas yanmış olsa bile, kavanozun ve içindekilerin toplam ağırlığı, tamamen aynı kaldı. Bu durum, diğer yanma deneylerinde olduğu gibi, kimyasal reaksiyonlarda maddenin ne baştan yaratıldığını ne de yok edildiğini, yalnızca korunduğunu gösteren somut kanıtlar sunmaktaydı.