Dünya genelinde ortalama sıcaklıklar, aynı hafta içerisinde üç kez rekor kırarak, 6 Temmuz’da 17,23 derece ile “kaydedilen en sıcak gün” unvanını aldı. Bu tarihlerde, ortalama deniz yüzeyi sıcaklıkları da tarihin en yüksek seviyelerine ulaşırken, Antarktika’daki deniz buzu genişliği ise rekor düzeyde düşüş gösterdi.
4 Temmuz’da Dünya Meteoroloji Örgütü, El Niño’nun küresel sıcaklıklar üzerindeki etkisinin arttığını ve yıkıcı hava ile iklim modellerinde olası bir yükselişe neden olduğunu resmi olarak duyurdu. Bu süreç, küresel ısınmanın devam etmesiyle birlikte El Niño koşullarının yarattığı ek etkilerle birleşiyor ve sıcaklıkları rekor seviyelere itiyor. Bu durumu, atmosferdeki ve okyanuslardaki sıcaklık artışına neden olan aerosollerdeki azalma ile ilişkilendirmek mümkün.
Şu an tanık olduğumuz aşırı sıcaklık artışının büyük bir bölümü, insan kaynaklı sera gazlarının yol açtığı ısınma eğilimlerinin yanı sıra, El Niño’nun yeniden canlanmasından kaynaklanıyor. El Niño nedir? El Niño, tropikal Pasifik Okyanusu’ndaki deniz yüzeyi sıcaklıklarının belirgin bir şekilde yükseldiği bir durumu ifade eder. Bu sıcaklık artışı, karasal alanlarda da ortalamaların üzerinde sıcaklıkların yaşanmasına yol açar. Son güçlü El Niño olayı 2016 yılında gerçekleşmişti; o günden bu yana atmosfere 240 milyar ton CO₂ saldık.
El Niño, yeni bir sıcaklık yaratmaz, mevcut ısının okyanuslardan atmosfere yeniden dağıtılmasına neden olur. Su, büyük miktarda ısı depolayabilen bir madde olarak, küresel ısınmadan kaynaklanan fazla ısının yaklaşık %90’ını emmektedir. Dünya yüzeyinin %70’ini kaplayan okyanusların bu muazzam su hacmi, okyanus akıntıları aracılığıyla gezegen genelinde ısının taşınmasına ve atmosferin ısınmasına katkı sağlamaktadır.
Özellikle Haziran 2023 boyunca Pasifik Okyanusu’nun ilk 400 metresinde ekvator boyunca normalden daha yüksek okyanus sıcaklıkları kaydedilmiştir. Soğuk su, sıcak sudan daha yoğun olduğundan, bu sıcak su tabakası daha soğuk okyanus sularının yüzeye çıkmasını engellemektedir. Ayrıca, sıcak okyanus suları, gizli ısıtma adı verilen bir süreçle atmosfere daha fazla ısı salan gök gürültülü fırtınaların artmasına yol açar.
Aerosollerdeki Azalma
Olağandışı sıcaklıkların bir diğer nedeni ise aerosollerde yaşanan azalmadır. Aerosoller, gelen güneş ışığını saptırabilen küçük parçacıklardır. Atmosfere aerosollerin salınması, iklim değişikliğinin etkilerini azaltma yönünde potansiyel bir jeomühendislik yöntemi olarak değerlendirilmektedir. Ancak, sera gazı emisyonlarının durdurulması, çok daha etkili ve kalıcı bir çözüm sağlamaya devam etmektedir. Aerosollerin azalması da sıcaklıkları artırabilmektedir. 2008 yılında yapılan bir araştırma, Kuzey Yarımküre’deki yaz aylarında Atlantik Okyanusu üzerindeki deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki değişimlerin %35’inin Sahra tozundaki değişikliklerle açıklanabileceğini ortaya koymuştur. Yakın dönemde Atlantik Okyanusu üzerindeki Sahra tozu seviyelerinde de alışılmadık bir düşüş gözlemlenmiştir.
Bu faktörlerin birleşimi, küresel ortalama yüzey sıcaklığı rekorlarının temel nedenleri arasında sayılmaktadır. Dünya Meteoroloji Örgütü, bu yılın Mayıs ayında, önümüzdeki beş yıl içinde küresel ortalama sıcaklıkların geçici olarak sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerine çıkma olasılığının %66 olduğunu bildirmiştir. Bu tahmin, gelişmekte olan El Niño’nun etkilerini yansıtmaktadır ve El Niño’nun resmi olarak ilan edilmesi, bu olasılığın daha da artabileceğini göstermektedir.
Geçici olarak 1,5°C’yi aşmanın, Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli standartlarına göre 1,5°C’ye ulaştığımız anlamına gelmediğini belirtmek önemlidir. Bu standart, tek bir yıl yerine sürekli olarak 1,5°C’lik küresel ortalama sıcaklık anomalisini tanımlar ve muhtemelen 2030’larda bu noktaya ulaşılacağı tahmin edilmektedir. 1,5°C’nin geçici olarak aşılması, önümüzdeki on yıllarda gezegenimizin durumu hakkında üzücü bir ön izleme sunmaktadır.
Ancak, mevcut sera gazı emisyon politikalarının, bizi yüzyılın sonuna kadar 2,7°C’lik bir artış yoluna soktuğu göz önüne alındığında, genç nesiller, yalnızca 1,5°C’lik bir ısınmanın ne kadar daha iyi olabileceğini hayal etmekte kalacaktır. Sonuç olarak, henüz geri dönülmez bir noktada değiliz. Ancak, tehlikeli iklim değişikliğini önlemek için sahip olduğumuz zaman dilimi hızla daralmaktadır ve bunu yapmanın en etkili yolu fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı azaltmaktır.