Kafasız Öğrenme: Kırılgan Yıldızların İlginç Koşullanma Deneyimi

İlginç Bir Deneyim: Kafasız Öğrenme

İlginç Bir Deneyim: Kafasız Öğrenme

İnsanlar gibi bazı hayvanların beyinleri oldukça büyükken, bazılarının kafaları daha geniş yapılıdır. Kısa bir süre öğrendiklerimize göre bazı hayvanlar, neredeyse tamamen kafadan oluşabilecek kadar ilginçtir. Ancak bir kafası ya da beyni olmadan öğrenebilen bir hayvanın varlığı, birçok kişi için oldukça şaşırtıcı bir bilgi olabilir. Bu özel hayvan, beş kollu bir sinir demeti olan kırılgan yıldızdır. Bu tür, klasik koşullanma yoluyla öğrenme yeteneği gösteren ilginç bir örnektir.

Klasik koşullanma, bir hayvanın farklı uyaranlar arasında bağlantılar kurarak öğrenme sürecine girdiği bir türdür. Bu fenomeni keşfeden bilim insanı, köpekler üzerinde gerçekleştirdiği deneylerle tanınan Rus-Sovyet bilim insanı Ivan Pavlov’dur. Pavlov, köpekleri beslemeden önce zil sesi çalarak, onların bu sesi yiyeceklerin yaklaşmakta olduğuyla ilişkilendirmelerini sağladı. Bu uygulama birkaç kez tekrarlandığında, köpekler zil sesini duyduklarında yiyecek verilip verilmediğine bakmaksızın salya akıtmaya başladılar.

İnsanlar ve Koşullanma

Eğer insanların bu tür koşullandırmalardan etkilenmediğini düşünüyorsanız, ne yazık ki yanılıyorsunuz. 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirilen etik açıdan tartışmalı bazı deneyler, insanların da klasik koşullandırma sürecine tabi olabileceğini kanıtladı. Daha modern örnekler vermek gerekirse, yakınlarda birinin akıllı telefonunun titremesini veya mesaj sesini duymanız, bu sesi yeni bir mesajla ilişkilendirmeyi öğrendiğiniz için bilinçsiz bir şekilde kendi telefonunuza uzanmanız için yeterli olabilir. Yani, köpekler ve insanlar bu konuda benzer kuralları takip etmektedir.

Bu araştırmanın arkasındaki ekip, diğer canlıların da aynı koşullandırma süreçlerini takip edip etmediğini görmek amacıyla, denizyıldızı, deniz kestanesi ve denizhıyarlarını içeren derisi dikenlilerin bu öğrenme yöntemine tepki verip vermediğini incelemeye karar verdi. Denizyıldızları üzerinde birkaç çalışma yapılmış olsa da, bu hayvan ailesinin diğer üyeleri için hala gizemini koruyan birçok soru mevcuttu.

On altı siyah kırılgan yıldız (Ophiocoma echinata), 10 ay boyunca davranışlarını gözlemlemek amacıyla kameralı ayrı tanklara yerleştirildi. Bu hayvanların yarısı, en sevdikleri yiyecek olan karidesle beslendikleri sırada ışıkların 30 dakika süreyle kısıldığı bir eğitim aşamasından geçti. Diğer yarısı ise aynı miktarda karides aldı fakat burada en önemli fark, bu iki olayın aynı anda gerçekleşmemesiydi. Işık altında olmayı pek sevmeyen kırılgan yıldızlar, günlerinin büyük bir kısmını tanklarındaki filtrelerin arkasında saklanarak geçiriyorlardı. Ancak çok geçmeden eğitilen ve eğitilmeyen gruplar arasında belirgin bir fark ortaya çıkmaya başladı. Eğitilen kırılgan yıldızlar, ışıklar karartılınca, karideslerin hemen geleceğini tahmin ederek saklandıkları yerlerden çıkmaya başladılar. Başka bir deyişle, karanlığı yiyecekle ilişkilendirmeyi öğrenmişlerdi.

13 Günlük Ara, Hiçbir Şeyi Değiştirmedi

Araştırmacılar için en heyecan verici kısım, hayvanların yeni öğrendikleri davranışları, eğitime 13 günlük bir ara verdikten sonra bile ışıkların yiyecek verilmeden yine de tekrar tekrar kısılmasından sonra sürdürmeleriydi. Çalışmanın baş yazarı Julia Notar, “Kırılgan yıldızların öğrenebildiğini bilmek, onların okyanus tabanını temizleyen küçük Roombalar gibi sadece robot çöpçüler olmadığını gösteriyor,” dedi ve devam etti: “Potansiyel yırtıcılardan kaçınmayı veya yiyecekleri tahmin etmeyi başarıyorlar çünkü çevreleri hakkında bilgi edinebiliyorlar.” Ancak bu noktada, kafaları ve beyinleri olmadığı için böyle bir başarıya nasıl ulaştıkları sorusu akıllara geliyor. Notar, “İnsanlar bana sürekli ‘bunu nasıl yapıyorlar?’ diye soruyor,” diyor ve ekliyor: “Henüz bilmiyoruz. Ancak birkaç yıl içinde daha fazla yanıt almayı umuyorum.”

Bu canlılar hakkında bildiğimiz en önemli şey, merkezi bir işlem merkezi olmadığından dolayı sinir sisteminin bizimkinden oldukça farklı çalıştığıdır. Bu hayvanların sinir kordonları, her bir kolu boyunca uzanırken, ağzının yakınında bir halka oluşturacak şekilde birleşiyor; fakat kararları verecek tek bir odak noktası, yani bir beyinleri bulunmuyor. Notar, “Sinir kordonlarının her biri bağımsız olarak hareket edebilir. Sanki bir patron yerine bir komite var,” diyor.

Bu çalışma, Behavioral Ecology and Sociobiology dergisinde yayınlandı.