Yeni bir araştırma, bekleme süresinin farklı evrelerinde yaşanan sabırsızlığın değişen düzeylerini inceleyerek hem pazarlamacılar hem de tüketiciler için önemli bilgiler sunuyor.
Bu çalışma, beklemenin en zor bölümünün ne olduğunu sorguluyor. Günlük yaşamlarımızda, ister çevrimiçi alışverişte, ister bir kuyruğa girmekte, trafikte ilerlemekte ya da bir teslimat beklerken, çoğumuz beklemek zorunda kalıyoruz. Araştırma, insanların bekleme süresinin son aşamasında en yüksek sabırsızlığı hissettiklerini ortaya koyuyor.
Teksas McCombs Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde pazarlama alanında yardımcı doçent olarak görev yapan Annabelle Roberts, bu araştırmanın pazarlamacılar için derin anlamlar taşıdığını ve herkes için değerli psikolojik içgörüler sunduğunu ifade ediyor. Roberts ve meslektaşları tarafından gerçekleştirilen toplam altı araştırma, katılımcıların bekleme süresi boyunca hissettikleri duyguları detaylı bir şekilde incelemiştir. Araştırmalar, katılımcıların bekleme süresinin sonuna yaklaştıkça en yüksek düzeyde sabırsızlık deneyimlediklerini göstermektedir.
Her bir çalışma, katılımcıların 2020 seçim sonuçlarından ilk Covid-19 aşısının bulunmasına, bir otobüsün gelişinden bir paketin gelmesine kadar birçok gerçek dünya olayını beklerken hissettikleri duyguları ölçmüştür. Araştırmaların bulgularına göre, bu sabırsızlığın arkasındaki temel etken, insanların kapanışa duyduğu özlem ve arzudur. Bekleyiş sona ermek üzereyken, bu arzu ile birlikte sabırsızlık da artmaktadır.
Araştırmanın sonuçları ayrıca, şirketlerin olası gecikmeleri önceden bildirmesinin daha etkili olacağını, bekleme süresini küçümsemektense abartmanın, tüketiciler için daha olumlu bir deneyim sağlayacağını göstermektedir. Daha az olumsuz bekleme deneyimi, bir hizmetin daha olumlu bir şekilde değerlendirilmesine yol açabilir.