Son zamanlarda yapılan bir araştırma, 1980’lerde yasaklanan kloroflorokarbonlar (CFC’ler) ile ilgili endişe verici bir durumu gözler önüne seriyor. Araştırma, bu maddelerin yeniden kullanılmaya başlandığını ortaya koyarken, bu durumun nerede ve neden gerçekleştiği halen belirsizliğini koruyor. Ülkeler, ozon tabakasına zarar veren kimyasalların kullanımını azaltmayı taahhüt ettikten otuz yıl sonra, ozon tabakasının 2060’lara kadar tamamen iyileşebileceğine dair umut verici işaretler bulunmakta. Ancak bu durum, tehlikenin tamamen geçtiği anlamına gelmiyor.
Bu ay Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir çalışma, 1980’lerde yasaklanan bu tehlikeli gazların emisyonlarının günümüzde artmakta olduğunu ortaya koyuyor. Bu artış, yalnızca ozon tabakası için değil, aynı zamanda iklim değişikliği açısından da ciddi etkiler barındırıyor. Daha da endişe verici olan, bu emisyonların artış nedenleri hakkında kesin bir bilgiye sahip olmamamız.
Ozon tabakasına zarar veren bu kirletici grup genellikle kloroflorokarbonlar (CFC’ler) olarak adlandırılmakta ve geçmişte bu maddeler, soğutucu akışkanlar, klimalar, aerosol kutuları ve daha birçok uygulamada yaygın olarak kullanılıyordu. 1980’lerin sonunda yürürlüğe giren uluslararası bir anlaşma olan Montreal Protokolü, ülkelerin bu CFC’lerin kullanımını kademeli olarak durdurmalarını gerektiriyordu. Bu protokol, karmaşık ve küresel bir çevre sorununun çözümünde tarihi bir başarı olarak kabul edilmektedir.
İngiltere’deki Bristol Üniversitesi ve Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nde araştırmacı olan çalışmanın baş yazarı Luke Western, Earther’a gönderdiği bir e-postada, CFC emisyonlarının küresel durumunu anlamak için araştırmacıların atmosferik ölçümleri ve gazların dünya genelindeki hareketine dair bir model kullandıklarını belirtiyor. CFC ölçümleri, dünya genelindeki çeşitli istasyonlardan toplanmıştır.
Yapılan çalışma, 5 farklı CFC türünden kaynaklanan emisyonların arttığını göstermektedir. Bu CFC türlerinden 3’ünün artışına dair açıklanabilir nedenler mevcut: Montreal Protokolü’nde, büyük ölçüde CFC’lerin yerine kullanılan kimyasallar olan hidroflorokarbonların (HFC’ler) üretiminde belirli bir miktar CFC emisyonuna izin veren bir boşluk bulunmaktadır. HFC’ler ozon tabakasına ciddi zarar vermese de, küresel ısınma üzerinde kaygı verici etkileri olan güçlü sera gazlarıdır.
Bu arada, Biden yönetiminin Eylül ayında Montreal Protokolü’nde HFC kullanımını aşamalı olarak sonlandıracak bir küresel değişikliğe imza attığını da belirtmek gerekir. Western ve ekibi tarafından gerçekleştirilen araştırma, emisyonları belirli bir bölgeye veya tesise bağlayamasa da bazı tahminlerde bulunmak mümkün. Çin, tarihsel olarak dünyanın en büyük HFC üreticisi konumundadır. Ayrıca, Louisiana’daki bir Honeywell fabrikasının da bu üretim açısından Çin’i takip ettiği bildirilmektedir.
Western’in eş yazarı, Dübendorf’taki İsviçre Federal Malzeme Bilimi ve Teknolojisi Laboratuvarları’ndan atmosferik kimyager Martin Vollmer, geçtiğimiz ay düzenlenen bir basın toplantısında, “Gerçekten hiçbir fikrimiz yok. Bu kimyasalların yan ürün olarak ortaya çıkacağı herhangi bir kimyasal süreç bilmiyoruz” diyerek endişelerini dile getirmiştir. Vollmer, ayrıca, “Başkalarının da bu emisyonlardan haberdar olması için erken bir uyarıda bulunmayı umuyoruz” şeklinde eklemelerde bulunmuştur.